Wikipedia

Arama sonuçları

16 Haziran 2017 Cuma

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi


İşçi sınıfı tarihine “Büyük Direniş” olarak geçen ve 15-16 Haziran 1970’de gerçekleşen işçi direnişinden bu yana tam 47 yıl geçmiş.

15- 16 Haziran direnişi Türkiye işçi sınıfı tarihinde tam bir dönüm noktası ve sendikal mücadeleye önemli dersler, yol göstericiler taşıyan bir süreçtir.

15-16 Haziran 1970 denildiğinde Türkiye tarihinde yaşanmış en büyük işçi eylemlerinden biri hatırlanır. Bu direniş kitlesel haldeki ilk işçi sınıfı ayaklanması olma özelliğini taşımaktadır. Bu tarihlerde İstanbul, İzmit ve Gebze’yi kapsayan bölgede toplam 113 işyerinde 100.000’e yakın işçi, işi bırakarak direnişe geçmiş ve büyük protesto eylemleri gerçekleştirmişlerdir.

Bu büyük direnişlerin hangi tarihsel gelişmeye dayandığını, neye karşı yapıldığını anlamak için, direnişten önceki koşulları iyi anlamak gerekir. Bu büyük direniş, dönemin iktidarının ve burjuva basınının iddia ettiği gibi “işçilerin isyanı”, “baldırı çıplakların başıbozuk bir saldırısı” değildi. Aksine, dönemin Adalet Partisi iktidarı, işçi düşmanı kararlarla, işçilerin ellerinden sendika seçme, toplu sözleşme ve grev yapma haklarını almak istiyordu ve işçiler bu saldırıya direniyordu.

DİSK öncülüğünde işçi hareketinin büyük ivme kazanmasını, işçi sınıfının örgütlülük düzeyi ile kazanımlarının artışını hazmedemeyen burjuvazi, AP hükümeti aracılığıyla sendikalar yasasının değiştirilmesini öngörüyordu. Daha değişiklik tasarısı meclise yeni geldiğinde Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk, Erzurum’da DİSK’i kapatacaklarını açıklamıştı.

İşçiler ve sendikalarla ilgili yasalarda yapılacak değişiklikler üzerine işçi sınıfının devrimci örgütü DİSK başta olmak üzere, tüm ilerici kesimler, devrimciler, sosyalistler tartışmaya başladılar. Bu yasa değişikliği gerçekleşirse ne olacaktı? Neler getirip, neler götürecekti? Ne yapılması gerekiyordu? İşte DİSK, bu değişikliğe karşı hazırlıklı olabilmek amacıyla bu yasa değişikliği gündeme gelir gelmez bir komite oluşturdu.

Gerçekten yasanın değiştirilmesiyle ilgili tasarı 11 Haziran 1970 tarihinde Millet Meclisinde görüşülüp 4 red oyuna karşı 230 oyla kabul edildi, 214 milletvekili ise oylamaya katılma gereği bile duymadı.

14 Haziran 1970 günü DİSK büyük bir toplantı düzenledi. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, 12 Haziran 1970 günü bir basın açıklamasıyla bu toplantıyı kamuoyuna da duyurmuş ve “Değişiklik, DİSK’i kapatmayı hedeflemektedir. Tasarı Anayasa’ya aykırıdır, işçi sınıfımız, DİSK’in kapatılmasına izin vermeyecektir” diyerek emekçilerin tavrını net olarak dile getirmiştir.

İşte 15 Haziran pazartesi sabahı 70 bin işçi eylemi başlattılar. Eylemlere sadece DİSK üyesi işçiler değil, Türk-İş üyesi ve bağımsız sendika üyesi işçiler de yığınsal olarak katıldılar. İşyerlerine giden işçiler önce sessiz direnişe geçtiler, sonra fabrikalardan çıkarak yürüyüşe başladılar. İstanbul’da yürüyüş başlıca üç koldan oldu.

Kadıköy bölgesinde, Ankara yolu üzerindeki fabrikalardan çıkan işçiler Kartal bölgesine doğru yürüyüşe geçtiler. Eyüp yöresindeki fabrikalarda çalışan işçiler de Topkapı’ya doğru yürüyüşe geçip Kağıthane’de polisle karşılaştılar. İki arkadaşlarının gözaltına alınmasını Eyüp karakolu önünde şiddetle protesto eden işçiler, arkadaşlarının serbest bırakılmasını sağladılar. Eyüp yolu olaylar sırasında bir süre trafiğe kapandı.

Bakırköy’deki fabrikalarda da işçiler Londra asfaltı üzerinde yürüyüşe geçerek bu yolu bir süre trafiğe kapadılar. Şehrin merkezine yakın fabrikaların işçileri ise özellikle Taksim Gümüşsuyu ve Şişli yönünde yürüdüler. Tuzla, Çayırova, İzmit yörelerindeki fabrikalardan işçiler Ankara asfaltını bir süre trafiğe kapattılar.
Aynı gün, Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Grup Başkanlarına, Güvenlik Kuruluna, Çalışma Bakanına  hitaben tasarının meclisten geri alınmasını talep eden ve geri alınıncaya kadar direnme hakkını kullanma konusunda kararlılığa bildiren 10 binin üzerinde protesto telgrafı çekildi.

16 Haziran günü direniş olaylı geçti. Direnişin bu ikinci günü yürüyüşlere katılan işçi sayısı 150 bini buldu. Topkapı bölgesinden sabah saat 8.00’de çeşitli yürüyüş kollarıyla şehrin çeşitli yerlerine yürüyüşe başlayan işçiler, Fatih ve Cağaloğlu-Beyazıt yönünde yürüyüşe devam ettiler. Cağaloğlu"ndan gelen yürüyüş kolu buradan vilayetin önüne gitmek istedi.

 Ancak zırhlı birlikler Babıali ve Divanyolu caddesinin kesiştiği noktada barikat kurmuşlardı. İşçilerin bir kısmı bu barikatı aşıp vilayetin önüne, oradan da Eminönü"ne çıktılar. İstanbul ile Beyoğlu yakasındaki işçilerin birleşmesini engellemek için ise köprüler açıldı. Yine Levent ve Mecidiyeköy yöresinde başlatılan yürüyüşler İstinye’deki yürüyüşle birleşti ve Zincirlikuyu yönüne doğru yürüyüşe geçildi, ancak Levent’te polis barikatı ile karşılaşıldı, polislerin yürüyüş kolunun önündeki kadın işçileri coplaması üzerine çatışma başladı. İşçiler çatışma sonunda barikatı yararak yürüyüşe devam ettiler.

Kadıköy yakasında da Ankara asfaltındaki fabrikalardan işçiler akın akın Üsküdar ve Kartal’a doğru iki koldan yürüyüşe geçtiler. Ankara yolu girişinde polis barikatı ile karşılaştılar. İşçiler yürüyüşe devam etmek istediyse de polis silah kullandı ve çatışma başladı. İşçiler burada da barikatı aştılar. Kısacası İstanbul’un bütün bölgelerinde işçiler direnerek kararlılıklarını gösterdiler. Karşılaştıkları barikatları aşarak yürüyüşlerine devam ettiler.

Polisin açtığı ateş sonucu çıkan olaylarda 5 kişi öldü, 200’e yakın kişi de yaralandı, çok sayıda işçi gözaltına alındı. 16 Haziran akşamı İstanbul’da ve Kocaeli Merkez’de ve Gebze’de Bakanlar Kurulunca sıkıyönetim ilan edildi.

Hükümetin yapmaya yöneldiği değişiklik, işçilerin tabandan gelen öfke ve eyleminin duvarına çarparak geri tepti. İlk olarak, Türkiye'de işçi sınıfının "batılı anlamda" sınıf bilincine ulaştığının işaretleri verildi. Burjuvazinin gözü korktu ve tasarı yürürlüğe girmeden kaldırıldı. Sonuçta yasa uygulanamadı, 1317 sayılı yasa, “Anayasaya aykırı olduğu” gerekçesiyle oy birliği ile Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.

15-16 Haziran, işçilerin inandıkları dava uğruna güçlerini birleştirerek mücadele edildiğinde kazanımlar elde edildiğini gösteren bir derstir.

Bugüne taşınması gereken ders ise, örgütsüz yığınların hiçbir anlam ifade etmeyeceği ve işçilerin kendi örgütlerine, sendikalarına sahip çıkma bilincinin ne kadar önemli olduğudur.

İlhan İLMENÖZ