Wikipedia

Arama sonuçları

27 Aralık 2017 Çarşamba

Bir fotoğrafın düşündürdükleri

Geçmişi ve anıları en güzel yansıtan unsurlardan biri de fotoğraflardır. Ne zaman maziye, gençliğimize, eski dostlara özlem duysak eski fotoğrafları karıştırır, anılarımızı tazelemeye çalışırız.

Hele bir de o fotoğraflara, bakmayı daha doğrusu görmeyi becerebilirsek bize neler anlatırlar neler. Twitter dostum Natali Avazyan, hesabında  paylaştığı Türkiye fotoğraflarıyla alır bizi geçmişe götürür, anılarımızı tazeler, nereden nereye geldiğimizi adeta gözümüze sokar.

Tanıyanlar bilir, kendisini ve paylaştığı fotoğrafları burada iki cümle ile anlatmak kolay değil. Daha önce bu konuda bir yazı da yazmıştım, alır sizi diyar diyar, köy köy, gezdirir. Şimdi yok olmuş bir çok yere götürür, kaybolmuş gelenekleri anımsatır, unuttuklarımızı yanıbaşımıza getirir.

Eğer twitter kullanıyorsanız ve o güzel fotoğrafları görmek istiyorsanız @NataliAVAZYAN hesabını takip etmeniz yeterli. Belki o zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız.

İşte dün akşam paylaştığı sıradan bir fotoğraf ve ilk akla getirdikleri.
Keskin Abdallarının iki değerli üstadı Hacı Taşan ve Seyit Çevik. Kim olduklarını daha derinliğine öğrenmek isterseniz internette yaşam öykülerini bulabilirsiniz, konu o değil.


Fotoğrafa baktığımda bende uyandırdığı ilk izlenim; gülen yüzler ve mutlu ve umutlu insanlar. Artık şimdilerde böyle gülen yüzlere rastlamak pek mümkün değil. Artık insanlar giderek daha asık suratlı olmaya başladı. Yüzlerinden düşen bin parça.

Sanki giderek birbirinden kopan, diğerini anlamak için hiçbir gayret göstermeyen karamsar ve mutsuz insanlardan oluşan bir topluma dönüşmeye başladık.
O açıdan bu fotoğrafı ilk gördüğümde iki üstadın yüzlerindeki mutluluk ifadesi dikkatimi çekti.

"Sen de amma uydurdun şimdi, ne var işte çalgı çalan ve içen insanlardan başka bir şey görünmüyor" diyebilirsiniz.

Evet ilk bakışta öyle görünüyor değil mi? Ortada bağlama ve keman çalan iki kişi, önlerinde muhtemelen bir rakı masası, duvarda içki şişeleri ile dolu bir raf ve belli belirsiz bir fotoğraf karesi...

Peki bir de o fotoğraf karesinden görünmeyenler? Sözgelimi üstatların çaldığı mekandaki insanlar. Büyük bir olasılıkla günlük dertlerini atabilmek, dostlarıyla iki kelam edebilmek için oraya gelmiş insanlar. Bir yanda abdal üstatların ezgileri, masalarda dönen sohbetler ve umarsızca içilen içkiler.

Kim ne diyecek korkusu olmadan, başkaları tarafından yargılanmadan, ötekileştirilmeden, cehenneme gönderilme tehdidi olmadan yaşanan basit ve sıradan hayatlar...

Türkiye"min güzel yıllarıydı... Belki sıkıntılarımız çoktu, tüm sorunlarımız çözmüş değildik. Bu kadar lüks düşkünü de değildik, bu kadar açgözlü de. Ne her yer beton yığınıydı, ne çocuklarımız yarış atı. Beklentilerimiz de azdı, elimizdekiler de...

Görgüsüzlük, kibirlilik, ne oldum budalalığı da bu kadar fazla değildi. Hacı ağalarımız vardı ama şimdilerde olduğu gibi ortalık sonradan görme zenginlerle kaynamıyordu. Köylerimiz ve köylülerimiz vardı ama yaşantımıza köylülük hakim değildi. Köylü köylülüğünü bilirdi, kentli kentliliğini...

Kentlerimiz henüz talan edilmemişti, beton yığınları arasında kaybolmuyor, hala mahalle aralarındaki arsalarda top oynuyor, bostanlarda gezinebiliyorduk. Kimse komşusunun etnik ve dinsel kimliğini önemsemiyor, sorgulamıyor, sürekli mağdur edebiyatı yaparak kendi gibi olmayanları, kendi gibi yaşamayanları ötekileştirmiyordu.

O yüzden bir fotoğraf deyip geçmeyin, çekildiği yılları anımsayın, o yıllar ile günümüz arasındaki farkları ve geldiğimiz noktayı irdeleyin. İşte sevgili Natali"nin paylaştığı binlerce fotoğraf, bize geçmişe dair unuttuğumuz değerleri anımsatması açısından da çok önemli.

O"nun paylaştığı her fotoğrafın arka planı üzerine daha çok şeyler söylenebilir. Asıl mesele o fotoğraflara bakmayı bilmek, görmeyi becerebilmek.
İlhan İLMENÖZ

Hiç yorum yok: