BENDENİZ
Wikipedia
Arama sonuçları
23 Eylül 2021 Perşembe
11 Nisan 2018 Çarşamba
Sokaklar vardır
Sokak deyip geçmeyin, sokakların da ruhu vardır, canı vardır, dili vardır. Görebilenler için o taş ve beton yığınlarının ardına gizlenmiş anılar, terk edilmişlikler, yaşanmışlıklar, özlemler vardır.
Sokaklar vardır, soğuk ve karanlık, bir o kadar da izbe...Ne zaman geçmek zorunda kalsanız sizi ürkütür, korkutur. Acele adımlarla bir an önce geçmek, geride bırakmak istersiniz ama hep peşinizden gelen gölge gibi sizi izler, kurtulamazsınız...
Sokaklar vardır, cıvıl cıvıl, rengarenk, yaşam dolu. Ne zaman geçseniz çocuk sesleri yankılanır kulaklarınızda...Kimi çift kale maç yapar bağırış çağırış...Kimi saklambaç oynar kuytu köşelerde, bahçelerde... Hiç bitsin istemezsiniz oyunları...Oturup izlemek sessizce keşke mümkün olabilse...
Sokaklar vardır, mis gibi yemek kokar her geçişinizde...Pencerelerden sokağa buram buram yaşam kokusu yayılır. Hele zeytinyağında kavrulan soğanın kokusu, anne sofrasını anımsatır sizlere... Kapatıp gözlerinizi, evinizde hayal edersiniz kendinizi ılık bir Mayıs günü...
Sokaklar vardır, terk edilmiş, bomboş, ıssız ve bir o kadar anlamsız...Bazen neden buralardan geçtiğinizi siz de bilmezsiniz. Yalnızlık doludur her köşesi, terk edilmişlerin diyarı, yalnızların son durağı...
Sokaklar vardır, anılarla dolu, sanki tüm geçmişinizi gizler. Bazen çocukluğunuzu yaşarsınız, bazen ilk gençliğinizin ilk heyecanlarını... Çocukluğunuzda top oynarken düşüp dizlerinizi kanattığınız gelir önce aklınıza, sonra da kanayan yüreğiniz...
Sokaklar vardır, hiç unutulmaz. Çocukluk aşkınızla ilk karşılaştığınız, ilk göz göze geldiğiniz, el ele tutuştuğunuz hatta ilk öpüştüğünüz kuytu köşeler...Bin yıl geçse unutulmaz, tadı kalmıştır hala dudaklarınızda...
Sokaklar vardır, ölümü anımsatan. Ne zaman geçseniz, en yakınınızı son yolculuğuna uğurladığınız yer olarak kalmıştır hafızanızda, başka hiçbir şey görmez, düşünmezsiniz. Orası ölüm kokar sizin için ve içinizde hep derin bir acı, ince bir sızı...
Dedim ya sokakların da bir canı vardır, ruhu vardır. Bazen tüm yaşanmışlıklar canlanır karşı kaldırımda. Siyah beyaz eski bir film gibi tüm hayatınız akar gider tozlu yollarda...
Ve sokaklar yaşamın sonsuzluğunda uzanıp giderken, geride kalan hep biz oluruz, yetişmek için çabalarken zamana...
İlhan İLMENÖZ
15 Ocak 2018 Pazartesi
Nazım Usta"ya Selam Olsun
Bugün Türkiye'nin ve Türkçe'nin usta şairi Nazım Hikmet'in 116.doğum günü.
Aslında O'nun gerçek doğum tarihi 20 Kasım 1901'dir. Ancak ailesi 40 gün için bir yaş büyük görünmesin diye doğum tarihini 15 Ocak 1902 olarak değiştirmiştir. Eniştesinin anılarında ise 17 Ocak'tan bahsedilmesine rağmen 15 Ocak daha çok kabul görmüştür.
O'nun yaşam öyküsü ve şiirleri milyonlarca insanı etkilemiş ve birçok kişinin dünyaya bakışına yön vermiştir.
Sevmeyenleri tarafından 'vatan haini' ilan edilen ve sürekli tartışılan, sevdanın, hasretin aşkın ve özgürlüğün şairidir Nazım Hikmet.
Barışı, özgürlüğü, hasreti, kardeşliği en güzel anlatan "yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine"... diyen şairdir.
Memleket özlemini, aşkı, tutsaklığı, sevdayı hiç kimse O'nun kadar güzel anlatamaz.
İşlerine geldiği zaman Nazım'dan dizeler paylaşan ama işlerine gelmediği zaman faşizmin zindanlarına mahkum edenler hariç, tüm gerçek Nazım Hikmet sevdalıları, bu günü coşkuyla doyasıya yaşayın.
Kendinize Nazım'dan şiirler okuyun, dostlarınızla Nazım şiirleri paylaşın, onlara Nazım'dan dizeler armağan edin. Nazım şiirlerinden bestelenmiş şarkılar dinleyin.
Bizler ne kadar şanslı insanlarız ki, dünyanın tüm dillerinde okunabilen Nazım'ı, şiirlerini yazdığı dilde, yani kendi dilimizde okuyabiliyoruz.
İyi ki doğdun Nazım Hikmet... İyi ki yazdın Nazım Usta...
'memleketimi seviyorum.
çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.
hiçbirşey gideremez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi'
diyen Nazım gerçekten vatan haini olabilir mi? Memleket özlemiyle yanıp tutuşan ve öldüğünde;
"Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani"...
diyerek bir köy mezarlığına gömülmek isteyen Nazım Usta, sanki yıllar öncesinden bugünleri görür gibi yazmış dizelerini...
"Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına;
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet"...
SAYGIYLA...
İlhan İLMENÖZ
27 Aralık 2017 Çarşamba
Bir fotoğrafın düşündürdükleri
Geçmişi ve anıları en güzel yansıtan unsurlardan biri de fotoğraflardır. Ne zaman maziye, gençliğimize, eski dostlara özlem duysak eski fotoğrafları karıştırır, anılarımızı tazelemeye çalışırız.
Hele bir de o fotoğraflara, bakmayı daha doğrusu görmeyi becerebilirsek bize neler anlatırlar neler. Twitter dostum Natali Avazyan, hesabında paylaştığı Türkiye fotoğraflarıyla alır bizi geçmişe götürür, anılarımızı tazeler, nereden nereye geldiğimizi adeta gözümüze sokar.
Tanıyanlar bilir, kendisini ve paylaştığı fotoğrafları burada iki cümle ile anlatmak kolay değil. Daha önce bu konuda bir yazı da yazmıştım, alır sizi diyar diyar, köy köy, gezdirir. Şimdi yok olmuş bir çok yere götürür, kaybolmuş gelenekleri anımsatır, unuttuklarımızı yanıbaşımıza getirir.
Eğer twitter kullanıyorsanız ve o güzel fotoğrafları görmek istiyorsanız @NataliAVAZYAN hesabını takip etmeniz yeterli. Belki o zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız.
İşte dün akşam paylaştığı sıradan bir fotoğraf ve ilk akla getirdikleri.
Keskin Abdallarının iki değerli üstadı Hacı Taşan ve Seyit Çevik. Kim olduklarını daha derinliğine öğrenmek isterseniz internette yaşam öykülerini bulabilirsiniz, konu o değil.
Fotoğrafa baktığımda bende uyandırdığı ilk izlenim; gülen yüzler ve mutlu ve umutlu insanlar. Artık şimdilerde böyle gülen yüzlere rastlamak pek mümkün değil. Artık insanlar giderek daha asık suratlı olmaya başladı. Yüzlerinden düşen bin parça.
Sanki giderek birbirinden kopan, diğerini anlamak için hiçbir gayret göstermeyen karamsar ve mutsuz insanlardan oluşan bir topluma dönüşmeye başladık.
O açıdan bu fotoğrafı ilk gördüğümde iki üstadın yüzlerindeki mutluluk ifadesi dikkatimi çekti.
"Sen de amma uydurdun şimdi, ne var işte çalgı çalan ve içen insanlardan başka bir şey görünmüyor" diyebilirsiniz.
Evet ilk bakışta öyle görünüyor değil mi? Ortada bağlama ve keman çalan iki kişi, önlerinde muhtemelen bir rakı masası, duvarda içki şişeleri ile dolu bir raf ve belli belirsiz bir fotoğraf karesi...
Peki bir de o fotoğraf karesinden görünmeyenler? Sözgelimi üstatların çaldığı mekandaki insanlar. Büyük bir olasılıkla günlük dertlerini atabilmek, dostlarıyla iki kelam edebilmek için oraya gelmiş insanlar. Bir yanda abdal üstatların ezgileri, masalarda dönen sohbetler ve umarsızca içilen içkiler.
Kim ne diyecek korkusu olmadan, başkaları tarafından yargılanmadan, ötekileştirilmeden, cehenneme gönderilme tehdidi olmadan yaşanan basit ve sıradan hayatlar...
Türkiye"min güzel yıllarıydı... Belki sıkıntılarımız çoktu, tüm sorunlarımız çözmüş değildik. Bu kadar lüks düşkünü de değildik, bu kadar açgözlü de. Ne her yer beton yığınıydı, ne çocuklarımız yarış atı. Beklentilerimiz de azdı, elimizdekiler de...
Görgüsüzlük, kibirlilik, ne oldum budalalığı da bu kadar fazla değildi. Hacı ağalarımız vardı ama şimdilerde olduğu gibi ortalık sonradan görme zenginlerle kaynamıyordu. Köylerimiz ve köylülerimiz vardı ama yaşantımıza köylülük hakim değildi. Köylü köylülüğünü bilirdi, kentli kentliliğini...
Kentlerimiz henüz talan edilmemişti, beton yığınları arasında kaybolmuyor, hala mahalle aralarındaki arsalarda top oynuyor, bostanlarda gezinebiliyorduk. Kimse komşusunun etnik ve dinsel kimliğini önemsemiyor, sorgulamıyor, sürekli mağdur edebiyatı yaparak kendi gibi olmayanları, kendi gibi yaşamayanları ötekileştirmiyordu.
O yüzden bir fotoğraf deyip geçmeyin, çekildiği yılları anımsayın, o yıllar ile günümüz arasındaki farkları ve geldiğimiz noktayı irdeleyin. İşte sevgili Natali"nin paylaştığı binlerce fotoğraf, bize geçmişe dair unuttuğumuz değerleri anımsatması açısından da çok önemli.
O"nun paylaştığı her fotoğrafın arka planı üzerine daha çok şeyler söylenebilir. Asıl mesele o fotoğraflara bakmayı bilmek, görmeyi becerebilmek.
İlhan İLMENÖZ
Hele bir de o fotoğraflara, bakmayı daha doğrusu görmeyi becerebilirsek bize neler anlatırlar neler. Twitter dostum Natali Avazyan, hesabında paylaştığı Türkiye fotoğraflarıyla alır bizi geçmişe götürür, anılarımızı tazeler, nereden nereye geldiğimizi adeta gözümüze sokar.
Tanıyanlar bilir, kendisini ve paylaştığı fotoğrafları burada iki cümle ile anlatmak kolay değil. Daha önce bu konuda bir yazı da yazmıştım, alır sizi diyar diyar, köy köy, gezdirir. Şimdi yok olmuş bir çok yere götürür, kaybolmuş gelenekleri anımsatır, unuttuklarımızı yanıbaşımıza getirir.
Eğer twitter kullanıyorsanız ve o güzel fotoğrafları görmek istiyorsanız @NataliAVAZYAN hesabını takip etmeniz yeterli. Belki o zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız.
İşte dün akşam paylaştığı sıradan bir fotoğraf ve ilk akla getirdikleri.
Keskin Abdallarının iki değerli üstadı Hacı Taşan ve Seyit Çevik. Kim olduklarını daha derinliğine öğrenmek isterseniz internette yaşam öykülerini bulabilirsiniz, konu o değil.
Fotoğrafa baktığımda bende uyandırdığı ilk izlenim; gülen yüzler ve mutlu ve umutlu insanlar. Artık şimdilerde böyle gülen yüzlere rastlamak pek mümkün değil. Artık insanlar giderek daha asık suratlı olmaya başladı. Yüzlerinden düşen bin parça.
Sanki giderek birbirinden kopan, diğerini anlamak için hiçbir gayret göstermeyen karamsar ve mutsuz insanlardan oluşan bir topluma dönüşmeye başladık.
O açıdan bu fotoğrafı ilk gördüğümde iki üstadın yüzlerindeki mutluluk ifadesi dikkatimi çekti.
"Sen de amma uydurdun şimdi, ne var işte çalgı çalan ve içen insanlardan başka bir şey görünmüyor" diyebilirsiniz.
Evet ilk bakışta öyle görünüyor değil mi? Ortada bağlama ve keman çalan iki kişi, önlerinde muhtemelen bir rakı masası, duvarda içki şişeleri ile dolu bir raf ve belli belirsiz bir fotoğraf karesi...
Peki bir de o fotoğraf karesinden görünmeyenler? Sözgelimi üstatların çaldığı mekandaki insanlar. Büyük bir olasılıkla günlük dertlerini atabilmek, dostlarıyla iki kelam edebilmek için oraya gelmiş insanlar. Bir yanda abdal üstatların ezgileri, masalarda dönen sohbetler ve umarsızca içilen içkiler.
Kim ne diyecek korkusu olmadan, başkaları tarafından yargılanmadan, ötekileştirilmeden, cehenneme gönderilme tehdidi olmadan yaşanan basit ve sıradan hayatlar...
Türkiye"min güzel yıllarıydı... Belki sıkıntılarımız çoktu, tüm sorunlarımız çözmüş değildik. Bu kadar lüks düşkünü de değildik, bu kadar açgözlü de. Ne her yer beton yığınıydı, ne çocuklarımız yarış atı. Beklentilerimiz de azdı, elimizdekiler de...
Görgüsüzlük, kibirlilik, ne oldum budalalığı da bu kadar fazla değildi. Hacı ağalarımız vardı ama şimdilerde olduğu gibi ortalık sonradan görme zenginlerle kaynamıyordu. Köylerimiz ve köylülerimiz vardı ama yaşantımıza köylülük hakim değildi. Köylü köylülüğünü bilirdi, kentli kentliliğini...
Kentlerimiz henüz talan edilmemişti, beton yığınları arasında kaybolmuyor, hala mahalle aralarındaki arsalarda top oynuyor, bostanlarda gezinebiliyorduk. Kimse komşusunun etnik ve dinsel kimliğini önemsemiyor, sorgulamıyor, sürekli mağdur edebiyatı yaparak kendi gibi olmayanları, kendi gibi yaşamayanları ötekileştirmiyordu.
O yüzden bir fotoğraf deyip geçmeyin, çekildiği yılları anımsayın, o yıllar ile günümüz arasındaki farkları ve geldiğimiz noktayı irdeleyin. İşte sevgili Natali"nin paylaştığı binlerce fotoğraf, bize geçmişe dair unuttuğumuz değerleri anımsatması açısından da çok önemli.
O"nun paylaştığı her fotoğrafın arka planı üzerine daha çok şeyler söylenebilir. Asıl mesele o fotoğraflara bakmayı bilmek, görmeyi becerebilmek.
İlhan İLMENÖZ
11 Aralık 2017 Pazartesi
Rakı Üzerine Çeşitlemeler
Rakı sadece bir içki olmaktan öteye çok özel kültürü, ortamı, sohbetleri, mezeleri olan adeta farklı bir yaşam biçimi... Yani rakıya sadece bir içki gözüyle bakarsanız çok ama çok yanılırsınız.
Bir kere rakı içmenin bir adabı, raconu vardır. Kimlerle neye içtiğini bileceksin, kadehini kaldıracağın bir amacın olacak mesela... Bazen hüzünlendiğin için, bazen neşelendiğin için kaldırmalısın kadehini. Keyif de keder de rakı masalarının vazgeçilmezidir. Bazen dostlarının acılarını/dertlerini paylaşmalı, bazen yüreğini açmalısın onlara...
Sadece bu yüzden bile her insan yaşamında en az bir kere rakı sofrasına oturmalı...
Rakı diğer içkilere benzemez, öyle her istediğin zaman, her istediğin yerde içilmez. Güneş batmadan önce rakı sofrasına oturulmaz. Önce içecek adam gibi adamlar bulacaksın. Her önüne gelenle rakı sofrasına oturulmaz. İçmesini ve konuşmasını bilenlerle içeceksin.
Kısaca rakı içmek bir sanattır. Bazen çok güzel bir ortamda, çok güzel dostlarla içersiniz ve ne sarhoş olursunuz, ne de içtiğinizi anlarsınız. Ama bazen 2 duble bile size zehir zıkkım olabilir. Bir kere asla sınırını/ haddini aşıp dağılmayacaksın, dağıtmayacaksın.
Her şeyden önce rakı içerken kadehini bir dikişte bitirmeyeceksin. Rakı yavaş yavaş, sindire sindire, sohbet yaparken içilir...Rakı masasının kendine özgü bir kültürü, kuralları vardır, bunları bileceksin. Fevri ve aceleci olmayacaksın. Masada en büyük kişi veya ev sahibi kadeh tokuşturmak için kaldırmadıkça içmeye başlamayacaksın.
Rakı kadehine önce rakı, sonra su, en sona buz konur. Hatta mümkünse hiç buz konulmaz, çünkü buz rakının tadını, karışımını bozar. Masada bir kere kadeh tokuşturulur, o da şerefe yani hoş geldiniz demek için. Ondan sonra kadeh neye içilecekse kaldırılabilir. Sonradan masaya gelen olursa kadeh tokuşturulabilir.
Rakı sofrasında öyle tıka basa yenilmez. Sıcak yemekler yerine mezeler rakının en büyük yardımcısıdır. Önce zeytinyağlılarla başlanır ki, yenildikçe alkolün ağzınıza-genzinize gelmesi önlenmiş olur. Rakı mezesiz olmaz, en iyi mezesi de sohbettir.Tek başına bu yüzden içilmez. Rakı masasında başka içki de olmaz. Rakı sofralarında sadece rakı içilir.
Rakı masasında bağıra çağıra yüksek sesle konuşulmaz, masaya yumruk vurulmaz. Ortamdakileri rahatsız edecek hal ve hareketlerden kaçınılır. Sakinlik ve efendilik masadakilere saygı ve hürmetin temel koşuludur. Masadaki usül adap bilen en genç kişi sakilik yapar, büyüklere ve ev sahiplerine sakilik yaptırılmaz.
Sohbet koyulaştıkça memleket de kurtarılır, tuttuğun takım şampiyon da yapılır. Felsefeden sanata, ekonomiden aşka kadar her şey konuşulabilir.
Kandaki alkol oranı arttıkça masadakiler ve dünya güzelleşir, tüm sorunlara çözüm bulunur.Bazen eski anılar canlanır, bazen dostların hikayeleri dinlenir, bazen yüreklerinin en gizli köşelerinde kaybolmuş dertler ortaya dökülür. Bazen eski aşklar hatırlanır, bazen yitirilen eski dostlarla olan anılar tazelenir.
Her rakı masasının gündemi kendiliğinden belirlenir. Önceden planlanmaz.
Rakı masası en az iki kişiden oluşan bir dostlar meclisidir. Herkesin söz hakkı, konuşma hakkı vardır. Bu yüzden demokratiktir. Bu yüzden herkes birbirine saygı duymalıdır. Aynı anda konuşulmaz, söz kesilmez. Eğer sen o sofraya oturma şerefine erişmişsen sana duyulan saygıdandır, sen de diğerlerine aynı saygıyı göstermelisin.
Sarhoş olmak marifet değildir. Sınırını bileceksin. Rakının en güzel yanı sana bunu hissettirmesidir. Anladığın zaman ya izin isteyip masadan kalkacaksın, ya da içmeyi bırakacaksın.
Rakı bardağı boş kalmaz. Masadan kalkarken bile dibinde biraz bırakılır. Rakı sonrası kahvesi de şekersiz içilir.
Bu kadar konuştuk. Neyzen Tevfik ile bağlayalım.
Neyzen’e sormuşlar, "Üstad rakı nasıl içilir?’"
cevabı kısa olmuş: "Adam gibi"
Yolu sevgiden geçen tüm dostlarla bir gün rakı sofrasında oturmak dileğiyle...Kalın sağlıcakla...
İlhan İLMENÖZ
Bir kere rakı içmenin bir adabı, raconu vardır. Kimlerle neye içtiğini bileceksin, kadehini kaldıracağın bir amacın olacak mesela... Bazen hüzünlendiğin için, bazen neşelendiğin için kaldırmalısın kadehini. Keyif de keder de rakı masalarının vazgeçilmezidir. Bazen dostlarının acılarını/dertlerini paylaşmalı, bazen yüreğini açmalısın onlara...
Sadece bu yüzden bile her insan yaşamında en az bir kere rakı sofrasına oturmalı...
Rakı diğer içkilere benzemez, öyle her istediğin zaman, her istediğin yerde içilmez. Güneş batmadan önce rakı sofrasına oturulmaz. Önce içecek adam gibi adamlar bulacaksın. Her önüne gelenle rakı sofrasına oturulmaz. İçmesini ve konuşmasını bilenlerle içeceksin.
Kısaca rakı içmek bir sanattır. Bazen çok güzel bir ortamda, çok güzel dostlarla içersiniz ve ne sarhoş olursunuz, ne de içtiğinizi anlarsınız. Ama bazen 2 duble bile size zehir zıkkım olabilir. Bir kere asla sınırını/ haddini aşıp dağılmayacaksın, dağıtmayacaksın.
Her şeyden önce rakı içerken kadehini bir dikişte bitirmeyeceksin. Rakı yavaş yavaş, sindire sindire, sohbet yaparken içilir...Rakı masasının kendine özgü bir kültürü, kuralları vardır, bunları bileceksin. Fevri ve aceleci olmayacaksın. Masada en büyük kişi veya ev sahibi kadeh tokuşturmak için kaldırmadıkça içmeye başlamayacaksın.
Rakı kadehine önce rakı, sonra su, en sona buz konur. Hatta mümkünse hiç buz konulmaz, çünkü buz rakının tadını, karışımını bozar. Masada bir kere kadeh tokuşturulur, o da şerefe yani hoş geldiniz demek için. Ondan sonra kadeh neye içilecekse kaldırılabilir. Sonradan masaya gelen olursa kadeh tokuşturulabilir.
Rakı sofrasında öyle tıka basa yenilmez. Sıcak yemekler yerine mezeler rakının en büyük yardımcısıdır. Önce zeytinyağlılarla başlanır ki, yenildikçe alkolün ağzınıza-genzinize gelmesi önlenmiş olur. Rakı mezesiz olmaz, en iyi mezesi de sohbettir.Tek başına bu yüzden içilmez. Rakı masasında başka içki de olmaz. Rakı sofralarında sadece rakı içilir.
Rakı masasında bağıra çağıra yüksek sesle konuşulmaz, masaya yumruk vurulmaz. Ortamdakileri rahatsız edecek hal ve hareketlerden kaçınılır. Sakinlik ve efendilik masadakilere saygı ve hürmetin temel koşuludur. Masadaki usül adap bilen en genç kişi sakilik yapar, büyüklere ve ev sahiplerine sakilik yaptırılmaz.
Sohbet koyulaştıkça memleket de kurtarılır, tuttuğun takım şampiyon da yapılır. Felsefeden sanata, ekonomiden aşka kadar her şey konuşulabilir.
Kandaki alkol oranı arttıkça masadakiler ve dünya güzelleşir, tüm sorunlara çözüm bulunur.Bazen eski anılar canlanır, bazen dostların hikayeleri dinlenir, bazen yüreklerinin en gizli köşelerinde kaybolmuş dertler ortaya dökülür. Bazen eski aşklar hatırlanır, bazen yitirilen eski dostlarla olan anılar tazelenir.
Her rakı masasının gündemi kendiliğinden belirlenir. Önceden planlanmaz.
Rakı masası en az iki kişiden oluşan bir dostlar meclisidir. Herkesin söz hakkı, konuşma hakkı vardır. Bu yüzden demokratiktir. Bu yüzden herkes birbirine saygı duymalıdır. Aynı anda konuşulmaz, söz kesilmez. Eğer sen o sofraya oturma şerefine erişmişsen sana duyulan saygıdandır, sen de diğerlerine aynı saygıyı göstermelisin.
Sarhoş olmak marifet değildir. Sınırını bileceksin. Rakının en güzel yanı sana bunu hissettirmesidir. Anladığın zaman ya izin isteyip masadan kalkacaksın, ya da içmeyi bırakacaksın.
Rakı bardağı boş kalmaz. Masadan kalkarken bile dibinde biraz bırakılır. Rakı sonrası kahvesi de şekersiz içilir.
Bu kadar konuştuk. Neyzen Tevfik ile bağlayalım.
Neyzen’e sormuşlar, "Üstad rakı nasıl içilir?’"
cevabı kısa olmuş: "Adam gibi"
Yolu sevgiden geçen tüm dostlarla bir gün rakı sofrasında oturmak dileğiyle...Kalın sağlıcakla...
İlhan İLMENÖZ
7 Aralık 2017 Perşembe
Bir Filistin Efsanesi...Leyla Halid
ABD lideri Trump'ın dünyaya meydan okuyup Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması sonrası Ortadoğu"da İsrail-Filistin ilişkileri tekrar gerginleşirken, tüm bölge ve yakın çevre ülkeleri adeta diken üstünde...
İsrail-Filistin ilişkileri ve Kudüs deyince yazacak çok şey geliyor insanın aklına...Ancak kişi olarak bunlardan ikisi asla unutulmaz...Biri Yaser Arafat, diğeri de Leyla Halid.
Teknolojinin ve iletişimin bugünkü kadar gelişmediği yıllardı. Ülkede ve dünyada olup bitenler radyodan, gazetelerden ve yeni yaygınlaşmaya başlayan siyah beyaz ekranlardan takip etmeye çalışılırdı.
Şimdiki gibi anında haber alıp vermeye yarayan yüzlerce kanallı tv platformları-internet- cep telefonu-whatsapp-periscope gibi araç ve programların olmadığı bir dünya vardı. O yıllarda kendilerini ya da davalarını tüm dünyaya duyurmak isteyenler farklı yollar seçerlerdi. Bunların başında da uçak kaçırma eylemleri gelirdi.
Seslerini/davalarını dünyaya duyuramayan kişi ve örgütler uçak kaçırma eylemlerine girişerek, ana haber bültenlerine girmeyi ve bu şekilde gündeme gelmeyi bir strateji olarak kabul ediyorlardı.
60"lı yılların sonundan itibaren seslerini duyurmak ve dünyanın ilgisizlik perdesini aralamak için bu yola başvuran örgütler arasında Filistin örgütleri de vardı. İşte bu örgütlerden biri olan Filistin Halk Kurtuluş Örgütü içinde yer alan bir kadın gerilla da, bu uçak kaçırma eylemleri ile tanınmıştı. Bir zamanlar tüm devrimci kadınların idolü olan Leyla Halid...
Yaser Arafat"la birlikte Filistin"in sesini ve davasını dünyaya duyurmaya çalışan bir sembol isimdir Leyla Halid...
Başında puşi, yüzünde bir acı ama umut dolu bir gülümseme , elinde makineli tüfek, gencecik güzel yüzünde mücadelenin ruhunu simgeleyen Leyla Halid’in o en çok bilinen fotoğrafı hafızalarımızdadır.
Leyla Halid kronolojik olarak ilk kadın hava korsanı olmasa da kuşkusuz en ünlüsü. Fakat dünya çağında ünlü olması sadece tek bir eylemden dolayı değil, 1960"lı yıllardan beri Filistin kurtuluş mücadelesinin aktif bir üyesi olarak, dünyanın dört bir yanındaki eylemcilere ve özgürlük savaşçılarına ilham veriyor.
1944 yılında Hayfa’da doğan Halid, dört yaşındayken İsrail devleti Der Yasin katliamını yapar. Bunun üzerine aile mülteci durumuna düşer ve Lübnan’ın Sur şehrine mülteci olarak gider. Tüm yaşamı yurt özlemiyle şekillenmiş olan Leyla Halid"in ailesinin ekonomik durumu çok kötü değildir.
Ağabey ve ablası, Beyrut Amerikan Üniversitesi’ne gider ve Arap Ulusal Hareketinin mücadelesine katılırlar, Filistin kurtuluş mücadelesi böylece Halid ailesinin evinin içine aktif olarak girer. Arap Ulusal Hareketi, 1967’deki altı gün savaşında Arap güçlerinin İsrail’e yenilgisinin ardından kurulmuştur. Leyla, tıp okumak için aynı okula girecektir ama gerilla olmak için okulu bırakacaktır.
Leyla, Amman’da bir askeri kampta gerilla eğitimi alır. 1969 yılından itibaren uçak kaçırma eylemlerine katılır. 29 Ağustos 1969 günü, FKÖ üyesi Selim ile birlikte, Amerikan TWA uçağını kaçırarak Şam'a indirdi. Dönemin İsrail Amerikan Büyükelçisi İzak Rabin'in de bulunacağını sandıkları, Roma'dan Tel Aviv'e kalkan uçağa, Arap olmalarından dolayı Tel Aviv yerine Atina aktarmasında, ceplerinde silah ve bombalarla binerek uçuş kabinine girmiş, uçağı doğum yeri olan Filistin'in Hayfa kenti üzerinden Suriye'ye uçurarak, Şam'a iniş yaptırdı.
Uçak yere indikten sonra uçuş ekibi ve yolcuları uçaktan boşalttıktan sonra Boeing 707 uçuş kabinini havaya uçurup Suriyeli yetkililere teslim oldular. 45 gün Suriye'de gözaltında tutulduktan sonra, 2 İsrailli pilot karşılığında 31 Filistinli tutuklu ile birlikte serbest bırakıldılar.
Aynı anda 3 farklı yerde gerçekleştirilen ikinci uçak kaçırma eyleminde diğer üç örgüt üyesi ile birlikte İsrail menşeili Amsterdam'dan New York'a uçan 219 sefer sayılı El Al uçağını kaçırmakla görevlendirilmiştir.
Eşzamanlı eylemlerdeki diğer iki hedef ise, Almanya'daki Filistinliler için TWA ve İsviçre'deki Filistinliler için Swissair havayolları uçaklarıdır. 6 Eylül 1970 günü, diğer iki örgüt üyesinin uçağa binememesi nedeniyle, bir bomba ve bir silah taşıyan Nikaragualı Patrick Arguel ile birlikte, üzerinde iki el bombasını kullanarak eylemi gerçekleştirirken, Arguel o an uçakta bulunan İsrail askeri istihbarat şefinin 12 koruması tarafından başından vurularak öldürülmüş, Halid ise sağ yakalanmıştır. Uçak Londra'ya indikten sonra tutuklanan Halid, 1 ay içerisinde Dubai'de çalışan başka bir Filistinli işçinin kaçırdığı uçak üzerinden yapılan pazarlıklar sayesinde, 1 Ekim 1970 günü serbest kalmıştı.
Son eylemde Nikaragualı arkadaşı Patrick Arguel"in ölümü O"nu çok üzer. Arkadaşının acısı şu sözlerle anlatmaya çalışır;
"Hayatımda hiç bu kadar ağlamamıştım. Ortağım kafasından vurulmuş bir vaziyette ayaklarımın dibinde yatıyordu. Nikaragualıydı, onun yerine benim ölmem gerekiyordu çünkü Filistinli olan bendim. Gerçi bizim için bütün barış savaşçıları eşitti ama yine de benim yerime o ölmüştü."
Leyla Halid'i efsane yapan öğelerden biri de, eylem yaptığı yılların Batı'da kadın özgürlüğü hareketinin yükselişine denk gelmesidir. Dünyanın bütün öfkeli kadınları onun gücünden esinlendi. Mağdur, ezik Arap kadınlarının arasından çıkmış olması, O"nun hikâyesini daha da güçlü kılıyordu.
Şimdi hala keskin görüşleri olan bir sosyalist olsa da çoktan değişmiş dünya karşısındaki kırgınlığını gizleyemiyor: "Mücadele yıllarında bile erkeği, kadınlarla birlikte savaşmaya ikna etmek yıllarımızı aldı. Ancak onların da kendileri kadar başarılı olduklarını gördükleri zaman kabul ettiler. Bugün de aynı şey söz konusu. Onca yıldan sonra şimdi kadınların evlerine dönmesini bekliyorlar."
Bugün 73 yaşında olan, Ürdün"ün başkenti Amman"da ikamet eden ve Dünya Sosyal Forumlarında yer alan, genç kuşakla hiç bağını koparmayan Leyla Halid şu anda sadece Filistin kurtuluş mücadelesine değil, dünyadaki tüm özgürlük mücadelelerine ilham veren bir figür durumunda...
Terör örgütü IŞİD'le ilgili olarak, IŞİD'i Amerikan-Siyonist örgütlenmesi değerlendirmesinde bulunan Halid ; IŞİD terör örgütünün dini kullandığını, İslam ile bir ilgisinin olmadığını vurguluyor.
İlhan İLMENÖZ
İsrail-Filistin ilişkileri ve Kudüs deyince yazacak çok şey geliyor insanın aklına...Ancak kişi olarak bunlardan ikisi asla unutulmaz...Biri Yaser Arafat, diğeri de Leyla Halid.
Teknolojinin ve iletişimin bugünkü kadar gelişmediği yıllardı. Ülkede ve dünyada olup bitenler radyodan, gazetelerden ve yeni yaygınlaşmaya başlayan siyah beyaz ekranlardan takip etmeye çalışılırdı.
Şimdiki gibi anında haber alıp vermeye yarayan yüzlerce kanallı tv platformları-internet- cep telefonu-whatsapp-periscope gibi araç ve programların olmadığı bir dünya vardı. O yıllarda kendilerini ya da davalarını tüm dünyaya duyurmak isteyenler farklı yollar seçerlerdi. Bunların başında da uçak kaçırma eylemleri gelirdi.
Seslerini/davalarını dünyaya duyuramayan kişi ve örgütler uçak kaçırma eylemlerine girişerek, ana haber bültenlerine girmeyi ve bu şekilde gündeme gelmeyi bir strateji olarak kabul ediyorlardı.
60"lı yılların sonundan itibaren seslerini duyurmak ve dünyanın ilgisizlik perdesini aralamak için bu yola başvuran örgütler arasında Filistin örgütleri de vardı. İşte bu örgütlerden biri olan Filistin Halk Kurtuluş Örgütü içinde yer alan bir kadın gerilla da, bu uçak kaçırma eylemleri ile tanınmıştı. Bir zamanlar tüm devrimci kadınların idolü olan Leyla Halid...
Yaser Arafat"la birlikte Filistin"in sesini ve davasını dünyaya duyurmaya çalışan bir sembol isimdir Leyla Halid...
Başında puşi, yüzünde bir acı ama umut dolu bir gülümseme , elinde makineli tüfek, gencecik güzel yüzünde mücadelenin ruhunu simgeleyen Leyla Halid’in o en çok bilinen fotoğrafı hafızalarımızdadır.
Leyla Halid kronolojik olarak ilk kadın hava korsanı olmasa da kuşkusuz en ünlüsü. Fakat dünya çağında ünlü olması sadece tek bir eylemden dolayı değil, 1960"lı yıllardan beri Filistin kurtuluş mücadelesinin aktif bir üyesi olarak, dünyanın dört bir yanındaki eylemcilere ve özgürlük savaşçılarına ilham veriyor.
1944 yılında Hayfa’da doğan Halid, dört yaşındayken İsrail devleti Der Yasin katliamını yapar. Bunun üzerine aile mülteci durumuna düşer ve Lübnan’ın Sur şehrine mülteci olarak gider. Tüm yaşamı yurt özlemiyle şekillenmiş olan Leyla Halid"in ailesinin ekonomik durumu çok kötü değildir.
Ağabey ve ablası, Beyrut Amerikan Üniversitesi’ne gider ve Arap Ulusal Hareketinin mücadelesine katılırlar, Filistin kurtuluş mücadelesi böylece Halid ailesinin evinin içine aktif olarak girer. Arap Ulusal Hareketi, 1967’deki altı gün savaşında Arap güçlerinin İsrail’e yenilgisinin ardından kurulmuştur. Leyla, tıp okumak için aynı okula girecektir ama gerilla olmak için okulu bırakacaktır.
Leyla, Amman’da bir askeri kampta gerilla eğitimi alır. 1969 yılından itibaren uçak kaçırma eylemlerine katılır. 29 Ağustos 1969 günü, FKÖ üyesi Selim ile birlikte, Amerikan TWA uçağını kaçırarak Şam'a indirdi. Dönemin İsrail Amerikan Büyükelçisi İzak Rabin'in de bulunacağını sandıkları, Roma'dan Tel Aviv'e kalkan uçağa, Arap olmalarından dolayı Tel Aviv yerine Atina aktarmasında, ceplerinde silah ve bombalarla binerek uçuş kabinine girmiş, uçağı doğum yeri olan Filistin'in Hayfa kenti üzerinden Suriye'ye uçurarak, Şam'a iniş yaptırdı.
Uçak yere indikten sonra uçuş ekibi ve yolcuları uçaktan boşalttıktan sonra Boeing 707 uçuş kabinini havaya uçurup Suriyeli yetkililere teslim oldular. 45 gün Suriye'de gözaltında tutulduktan sonra, 2 İsrailli pilot karşılığında 31 Filistinli tutuklu ile birlikte serbest bırakıldılar.
Aynı anda 3 farklı yerde gerçekleştirilen ikinci uçak kaçırma eyleminde diğer üç örgüt üyesi ile birlikte İsrail menşeili Amsterdam'dan New York'a uçan 219 sefer sayılı El Al uçağını kaçırmakla görevlendirilmiştir.
Eşzamanlı eylemlerdeki diğer iki hedef ise, Almanya'daki Filistinliler için TWA ve İsviçre'deki Filistinliler için Swissair havayolları uçaklarıdır. 6 Eylül 1970 günü, diğer iki örgüt üyesinin uçağa binememesi nedeniyle, bir bomba ve bir silah taşıyan Nikaragualı Patrick Arguel ile birlikte, üzerinde iki el bombasını kullanarak eylemi gerçekleştirirken, Arguel o an uçakta bulunan İsrail askeri istihbarat şefinin 12 koruması tarafından başından vurularak öldürülmüş, Halid ise sağ yakalanmıştır. Uçak Londra'ya indikten sonra tutuklanan Halid, 1 ay içerisinde Dubai'de çalışan başka bir Filistinli işçinin kaçırdığı uçak üzerinden yapılan pazarlıklar sayesinde, 1 Ekim 1970 günü serbest kalmıştı.
Son eylemde Nikaragualı arkadaşı Patrick Arguel"in ölümü O"nu çok üzer. Arkadaşının acısı şu sözlerle anlatmaya çalışır;
"Hayatımda hiç bu kadar ağlamamıştım. Ortağım kafasından vurulmuş bir vaziyette ayaklarımın dibinde yatıyordu. Nikaragualıydı, onun yerine benim ölmem gerekiyordu çünkü Filistinli olan bendim. Gerçi bizim için bütün barış savaşçıları eşitti ama yine de benim yerime o ölmüştü."
Leyla Halid'i efsane yapan öğelerden biri de, eylem yaptığı yılların Batı'da kadın özgürlüğü hareketinin yükselişine denk gelmesidir. Dünyanın bütün öfkeli kadınları onun gücünden esinlendi. Mağdur, ezik Arap kadınlarının arasından çıkmış olması, O"nun hikâyesini daha da güçlü kılıyordu.
Şimdi hala keskin görüşleri olan bir sosyalist olsa da çoktan değişmiş dünya karşısındaki kırgınlığını gizleyemiyor: "Mücadele yıllarında bile erkeği, kadınlarla birlikte savaşmaya ikna etmek yıllarımızı aldı. Ancak onların da kendileri kadar başarılı olduklarını gördükleri zaman kabul ettiler. Bugün de aynı şey söz konusu. Onca yıldan sonra şimdi kadınların evlerine dönmesini bekliyorlar."
Bugün 73 yaşında olan, Ürdün"ün başkenti Amman"da ikamet eden ve Dünya Sosyal Forumlarında yer alan, genç kuşakla hiç bağını koparmayan Leyla Halid şu anda sadece Filistin kurtuluş mücadelesine değil, dünyadaki tüm özgürlük mücadelelerine ilham veren bir figür durumunda...
Terör örgütü IŞİD'le ilgili olarak, IŞİD'i Amerikan-Siyonist örgütlenmesi değerlendirmesinde bulunan Halid ; IŞİD terör örgütünün dini kullandığını, İslam ile bir ilgisinin olmadığını vurguluyor.
İlhan İLMENÖZ
18 Ekim 2017 Çarşamba
Yabancı Dizi Önerileri-2-
Mindhunter
1979
yılında başlayan hikayede, kariyerli FBI ajanı Bill Tench, ülkenin farklı
noktalarındaki polis karakollarını gezerek, oradaki memurlara cinayet vakaları
ve suçlu profilleriyle ilgili eğitim vermektedir.
Polislere
verdiği eğitim sırasında, FBI Davranış Bilimi ekibinde olan genç ajan Holden Ford’un
kendisine yardımcı olabileceğini düşündüğü için onu da yanına alır.
İki ajan kötü şöhretli seri
katilleri ve tecavüzcüleri araştırmaya başlar. Acımasız olayları soruşturdukça
yeni profil çıkarma teknikleri geliştirirler.
2017
Netflix yapımı olan dizi, FBI eski özel ajanı John E. Douglas'ın anılarını anlattığı "Mind Hunter:
Inside FBI’s Elite Serial Crime Unit" isimli kitabından uyarlanmıştır.
İlk sezonu
10 bölüm olarak biten diziyi kaçırmayın derim.
Mr.
Mercedes
Dizi şehir merkezinde düzenlenen bir iş fuarıyla başlıyor. Onlarca kişi iş fuarında kendisine uygun bir iş bulabilmek umuduyla,
erkenden kalkıp fuarın önünde uzun kuyruklar oluşturmuştur. Ancak psikopat bir
katil, çalıntı bir Mercedes arabayla kalabalığın içine dalar ve ortalık kan
gölüne dönüşür. Bu karmaşada 16 kişi hayatını kaybeder, onlarca kişi ağır yaralanır.
Dedektif Bill Hodges ve ekibi olayı araştırsa da bir sonuç elde edemez.
Aradan iki yıl geçer ve Dedektif Hodges emekli
olur. Ancak insanları manipüle etmekte usta olan Mercedes Katili, rahat durmaz
ve bir şekilde dedektifimize ulaşarak onu kışkırtmaya başlar. Brady Hartsfield adlı sosyopat katil Hodges'ı gönderdiği notlar ve
e-mail'larla taciz etmeye başlar. Hodges, Hartsfield'ın cinayetleri arttıkça
emekliliğe ara verip bu kanlı katilin peşine düşer.
Stephen
King'in 2014 yılında kaleme aldığı Mr. Mercedes adlı kitabından uyarlanan
dizinin ilk sezonu 10 bölümden oluşuyor.
Liar
6 bölümden
oluşan İngiliz dizisi olan Liar"ın konusu şöyle;
Laura
Nielson, kendisini sadece işine adamış olan oldukça başarılı bir öğretmendir ve mesleğine
âşıktır. Andrew Earlham ise, oğlu, Laura’nın okulunda okumakta olan başarılı,
çok ünlü bir cerrahtır. Masum görünmekte olan bir buluşma gerçekleştirirler ve
bu buluşmadan sonra ortaya atılan tecavüz ithamları ve dedikodular ikisinin
de hayatını oldukça çok etkiler. Bütün herkes, gerçekte olan kendini gün yüzüne
çıkarana kadar bir şekilde yalan söylüyorken, sırlar ve yalanlar da karmaşa
içerisinde yavaş bir şekilde açığa çıkar.
Mini
dizinin başrollerinde iki tanıdık isim Altın Küre ödüllü oyuncu
Joanne Froggatt ve Ioan Gruffudd yer alıyor.
Manhunt: Unabomber
Dizide, Yakın
Amerikan tarihinin en önemli
katillerinden biri olan Ted Kaczynski'nin posta yoluyla gönderdiği bombalar,
ulusal medya kuruluşlarına gönderdiği mektuplar ve bunun karşılığında onu
yakalamaya çalışan FBI'ın maceraları anlatılıyor.
Henüz 25 yaşındayken Harvard Üniversitesi'nden
doktor ünvanını alan Ted Kaczynski, önünde çok parlak bir akademik kariyer
varken bu yoldan gitmemeyi seçiyor.
Ted Kaczynski, endüstrileşmiş toplumu eleştirmenin bir yolu olarak
bu tip bombalı eylemleri gerçekleştirme yolunu seçiyor. 1975-1995 tarihleri
arasında gerçekleştirdiği bombalı saldırılarda 23 kişinin yaralanmasına 3
kişinin ölümüne sebebiyet veriyor.
8 bölümden oluşan
dizi 2017 Netflix yapımı.
El Chapo
Netflix ve
Univision kanallarının ortak yapımı olan dizide, Meksikalı uyuşturucu çetesinin
lideri El Chapo(Bücür) takma adı ile tanınan Joaquin Guzman’ın hayatı
anlatılıyor. El Chapo dizisinde Joaquin Guzman’ın karanlık hayatı, polislerden
kaçışı ve hapishanede geçirdiği günler detaylı bir şekilde işleniyor.
El Chapo dizisinde
ünlü uyuşturucu kaçakçısının 2014 yılında yakalandıktan sonra hapse girdiği ve
bir yıl içerisinde tünel kazarak hapisten kaçış hikayesi de dizinin
senaryosunda yer alıyor. Joaquin Guzman gençlik yıllarından beri uyuşturucu
kaçakçılığı yapmaktadır. 1990’lı yıllarda polislerden uzun süre kaçarak
karanlık dünyada büyük bir yükselişe geçmiştir.
İlk sezonu biten
dizi 2017 yapımı ve sezon 9 bölümden oluşuyor. Narcos sevenlerin hoşlanacağı
tarz dizilerden diyebilirim ama tabii ki de bir Narcos değil.
Ozark
Netflix yapımı suç
temalı bir başka dizi olan Ozark”ın konusuna gelince;
Başrolde yer alan
Jason Bateman’ın yönetmenlik ve yapımcı olarak da katkıda bulunduğu dizide, Chicago’da
Mali danışmanlık yapan Marty Byrde iş yükünden bunalmaya başlamıştır.
Uyuşturucu tacirlerinin paralarını aklayarak sürdürdüğü hayatı sürekli tehlike
altındadır. Yaptığı işin risklerini bilen Marty emekli olmaya karar verir ancak
bu emeklilik normal bir emeklilik değildir.
Kartellerin
paralarını çalarak ortadan kaybolur. Karısı ve çocuklarıyla gözden uzakta bir
yerde saklanmaya başlarlar ancak kaçışlarında yaşanan cinayetler,
dedektiflerinde dikkatini çekmiştir. Peşlerinde sadece karteller değil
dedektiflerde vardır.
2.sezon onayını da
alan dizinin ilk sezonu 10 bölümden oluşuyor.
The Handmaid's
Tale
Margaret Atwood’un
aynı isimli romanından ("Damızlık Kızın Öyküsü") uyarlanan
dizi, Gilead isimli bir toplumda geçiyor. Doğal sebepler nedeniyle nüfus düşüşü
yaşayan bu toplumda kadınlar devletin malı olarak kabul ediliyor. Toplumun
yeniden çoğalması için üreme hizmetine zorlanan Offred, bu acımasız koşullarda
hayatta kalmaya çalışıyor.
Distopik bir gelecekte Amerika Birleşik
Devletleri’nde rejim değişmiş, ülke totaliter ve köktendinci bir ekip tarafından
yönetilmeye başlamıştır. Yeni yönetim şekline göre kadınların çocukları ve
çalışma hakları ellerinden alınmıştır.
Yakalanan muhalif kadınların
bir kısmı ülkenin yüksek rütbeli kumandanlarına hizmetçi olarak verilmekte ve
onların malı gibi görülmektedir. Hizmetçi adı altında evlere dağıtılan bu kadınlardan
beklenen asıl şey, evinde yaşadıkları kumandanlardan hamile kalıp mümkün olduğu
kadar çok çocuk doğurmalarıdır. Fakat son yıllarda neredeyse sıfıra düşen doğum
oranları, hamile kalmanın iyice zorlaştığını ortaya koymaktadır.
İşte The Handmaid’s Tale,
yukarıda bahsettiğimiz hizmetçi kadınlardan biri olan ve korkunç bir hayatın
üstesinden gelmeye çalışan Offred’in hikayesini anlatmaktadır.
Electric Dreams
İlk bölümü
17 Eylül 2017 tarihinde Amazon ve CBS işbirliği ile seyirci ile buluşan dizinin
ilk sezonu 10 bölümden oluşacak.
Electric
Dreams konusu bakımından bir bilim kurgu
dizisidir. Her bölümün ortalama gösterim süresi de 1 saat 10 dakika kadardır.
Ünlü bilim kurgu yazarı olan Philip K. Dick tarafından yazılmış olan hikâyeler,
bu dizinin konularını oluşturmakta. Her bölümde, yazarın farklı bir bilim kurgu
hikâyesi ile karşılaşılıyor.
Electric
Dreams oyuncuları arasında oldukça tanıdık isimler yer alıyor. Breaking Bad’in
unutulmaz yıldızı Bryan Cranston, Game of Thrones’un Robb Stark’ı Richard
Madden ve Sör Davos’u Liam Cunningham dizi kadrosunda bulunuyor.
Fargo, The
Big Lebowski, Boardwalk Empire gibi kaliteli yapımlardan hatırladığımız usta
aktör Steve Buscemi de var.
Dizide
ayrıca True Blood ve X-Men serilerinden tanıdığımız Anna Paquin, Sing Street ve
Macbeth filmlerinde izlediğimiz Jack Raynor, Game of Thrones ve The White
Princess’ten anımsadığımız Essie Davis, Doctor Strange ve Marco Polo’da
seyrettiğimiz Benedict Wong, Empire dizisinden ve Iron Man filminde rol almış
olan Terrence Howard gibi birçok ünlü oyuncu Electric Dreams kadrosunda yer
almaktadır.
Black
Mirror tarzı dizilerden hoşlananlar için güzel bir dizi.
İyi
seyirler…
İlhan
İLMENÖZ
18 Temmuz 2017 Salı
Hayatı kendine zehir etmek
Yaşamın kendisini ve yaşamayı sever
misiniz?
"O halde hayatı niye kendinize zehir
ediyorsunuz?
İnsanoğlu gerçekten çok garip bir
canlı... Doğanın ve yaşamın kendisine sunduğu nimetleri mümkün olduğunca çok
kullanmak yerine hayatı kendine işkence haline getirmek için elinden geleni
yapıyor.
Bilmiyorum kişinin kendi kendine yaptığı
eziyeti, yaşattığı sıkıntıları bir başka kişi yaşatıyor mudur?
"Senin tuzun
kuru galiba, para olmadan nasıl yaşayalım" diyenleriniz olabilir. İnanın paradan puldan lüks yaşamdan filan bahsetmiyorum.
Günlük sıkıntılarımızdan kurtulmanın ya da onları giderek azaltmanın aslında
çok da basit olduğunu söylüyorum.
Her şeyden önce aslında yaşam çok basit
ve onu karmaşık, kompleks hale getiren bizleriz. Her şey dert ederek "onu
yapamadım bunu yapamadım, onu alamadım bunu alamadım" diyerek
kendini strese sokmanın kime ne yararı var?
En önemlisi de yaşam düşündüğünüzden çok
çok kısa… Birçok konuda kendinizi boş ve gereksiz şeylerle üzmeye değmeyecek
kadar kısa…
Bu dediklerimi kimileri hiç anlayamazken,
kimileri yaşamın kendisine attığı kazıklar, yaşattığı acılar vb nedenlerle çok
erken yaşlarda bunu görebiliyor.
Peki günlük sıradan kaygılarımızdan
kurtulup yaşamı nasıl basitleştirebiliriz. Daha doğrusu yaşamın tadını nasıl
çıkarabiliriz?
Öncelikle başkaları için yaşamayı bir
kenara koyun sadece kendiniz ve sevdikleriniz için yaşamaya çalışın. Bırakın
başkaları sizin hakkınızda ne düşünürse düşünsün, başkalarına göre yaşamayı
bıraktığınız an zaten 1-0 öndesiniz demektir. Varsın evi çöplük gibi leş, sizin
için pasaklının teki, üstü başı dökülüyor desinler.
Yok öyle yaparsam o ne der, böyle
yaparsam şunlar ne düşünür? Bunu giyersem/takarsam benim için ne derler, filan
takmayın bunları "beğenmeyen küçük kızını vermez" deyin ve geçin
gidin. Mahalle baskısına asla boyun eğmeyin, ruhunuzu özgür bırakın.
Yapmak istedikleriniz ertelemeyin, olanak
buldukça bir ucundan başlayın. Sizi sıkan strese sokan insanları yaşamınızdan
çıkarın, yani size ağırlık yapan safraları birer birer atın, bakın ne kadar
hafifleyeceksiniz.
İstemediğiniz şeyleri başkalarını mutlu
etmek için yapmayı bırakın. Dolayısıyla bazen hayır demeyi öğrenin. Bakın kendi
istediklerinizi yaptığınız zaman ne kadar özgür ve mutlu olduğunuz
göreceksiniz.
Kendinizi ve sahip olduğunuz tüm
değerleri başkaları ve onların sahip oldukları ile asla kıyaslamayın. Siz
sizsiniz, başkaları da başkaları… Asla ulaşamayacağınız yaşamlara özenmeyin,
elinizdekilerin değerini bilin. Sizlerin yaşamına özenen birçok kişi
olabileceğini de unutmayın.
Bazılarınız bu dediklerim için “yani
Polyannacılık mı oynayalım” diye düşünebilirler. Varsayalım Polyannacılık oynadık, ne
kaybederiz. Sürekli karamsar, sürekli mutsuz ve asık suratla dolaşmaktan daha
iyi değil midir?
Elimde olanak olsa başta her şeyden
yakınan, her şeyi kendine dert edinen insanların mezarlık, hastane, hapishane
gibi yerleri ziyaret edip buralarda uzun uzun zaman geçirmelerini sağlarım.
Bakın bakalım o zaman dert, sıkıntı, gam,
keder kalıyor mu?
İlhan İLMENÖZ
9 Temmuz 2017 Pazar
Game of Thrones rehberi ve 7.sezon üzerine
Yabancı dizi hayranlarının izlediği
dizilerin başında gelen Game of Thrones 16 Temmuz"da 7.sezonu ile
sevenlerine "merhaba "diyecek.
Kısaca GOT olarak bilinen dizi ; ütopik
bir kıtada 9 büyük ailenin üstün gelme mücadelesini anlatıyor. Yeni başlamak
isteyenler ve unutanlar için işte küçük bir rehber.
Westeros Dünyası’nda dokuz büyük aile
var:
1-Stark Hanesi
2-Baratheon Hanesi
3-Lannister Hanesi
4-Targaryen Hanesi
5-Martell Hanesi
6-Arryn Hanesi
7-Greyjoy Hanesi
8-Tyrell Hanesi
9-Tully Hanesi
Bu dokuz büyük ailenin her birinin ayrı
bir sembolü ve sloganı var:
1-Stark : Kış Geliyor (Winter Is
Coming)
2-Baratheon : Öfke Bizimkidir (Ours Is
The Fury)
3-Lannister : Kükreyişimi Dinle (Hear Me
Roar)
4-Targaryen : Ateş ve Kan (Fire and
Blood)
5-Martell : Boyun Eğmez, Eğilmez,
Kırılmaz (Unbowed, Unbent, Unbroken)
6-Arryn : Onur Kadar Yüce (As High As
Honor)
7-Greyjoy : Biz Ekmeyiz (We Do Not Sow)
8-Tyrell : Güçleniyoruz (Growing
Strong)
9-Tully : Aile, Görev, Onur (Family,
Duty, Honor)
Şimdi de biraz geçmişe giderek neler olduğunu ve dizideki başlıca kahramanları hatırlayalım.
Game of Thrones’taki her şeyin merkezi
ülkenin karlı ve dağlık bölgesi Winterfell’de yaşayan Stark Hanesi’dir. Stark
ailesinin hane sözü “Kış geliyor”dur. Mühürleri gri alakurttur. Hikaye Eddark
Stark’ın çocuklarının her birinin bir alakurdu sahiplenmesiyle başlar.
Eddard’ın ilk sezonda idam edilmesinin
ardından bile, Game of Thrones odak noktası olarak Stark ailesini tutmaya devam
etmiştir, artık merkezde çocuklar (Robb, Jon Snow, Sansa, Arya, Bran ve Rickon)
vardır. Jon dışındaki diğer çocuklar Eddard ile Tully ailesinden gelmiş Catelyn
Stark’ın çocuklarıdır. Jon evlilik dışı bir ilişki sonucu doğmuş ve bu nedenle
soy ismi kuzeyli gayrimeşru çocuklara verilen isimlerden olan Snow’dur. İlk
sezonda Jon, Westeros’u vahşi hayvanlardan ve vahşi kabilelerden korumak için
kuzeydeki Duvar’a giderken, Robb babasının idam edilmesinden sonra Kuzey Kralı
ve Winterfell Lordu unvanlarını devralır.
Game of Thrones’un başlangıcında
Westeros’un Demir Tahtı’nın sahibi Baratheon ailesidir. Robert Baratheon
hükümdar Targaryen ailesine karşı çıkardığı isyanda başarı sağlayarak Kral
unvanını kazanmıştır. Karısı krallığın giderleri için para sağlayan en zengin
aileden gelen Cersei Lannister’dır. Robert’ın kardeşleri ise sert Stannis ile
genç ve cana yakın Renly’dir.
İlk sezonda Robert öldükten sonra, tahta
Joffrey Baratheon geçer. Joffrey’in danışmanı ve naibi ise annesi Cersei olur.
Robert’ın ve bütün krallığın farkında olmadığı şey ise, Joffrey’nin Robert’ın
oğlu hatta bir Baratheon bile olmadığı gerçeğidir.
Casterly Rock’ta yaşayan Lannisterlar,
Westeros’un en zengin ailesidir. Başlarında Tywin Lannister vardır. Tywin
Lannister eskiden Kral Aerys Targaryen’in danışmanlığını yapmıştır. Üç çocuğu
vardır: kızı Cersei, Cersei’nin ikizi Jamie ve en zenginleri cüce Tyrion. Bu üç
karakter dizinin en ilginç karakterleri sayılabilir.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi, Cersei’nin
oğlu Joffrey, diğer Baratheon çocukları gibi aslında Kral Robert’ın değildir.
Aslında Cersei ile kardeşi Jamie’nin ensest ilişkisinden doğmuş çocuklardır. Bu
yasak ilişki duyulursa Demir Taht’ın kaybedeceklerdir. Ama ensest ilişkinin
Westeros’daki kraliyet aileleri arasında başka öncüleri de vardır. Örneğin
Targaryenlerde bu durum nesillerdir devam etmektedir.
Game of Thrones’un diğer büyük ailelerine
benzemeyen Targaryenler, Westeros’un yerlisi değildir. Westeros’a yüzyıllar
önce Valyria şehrinden gelmişlerdir. Mühürleri üç başlı ejderhadır. Uçan ve
ateş püskürten ejderhalara sahip olmaları kıtayı tamamen fethetmelerine
yardımcı olan tek şeydir. Ancak üç yüz yıllık hakimiyetten sonra, ejderhaların
nesli tükenmiş ve hane çöküşün kıyısına gelmiştir. Bu durum da Robert
Baratheon’un isyanına neden olmuştur.
Game of Thrones’un başında Targaryen
ailesinin geriye kalan tek üyeleri Viserys ve kız kardeşi Daenerys’dir çünkü
diğer aile üyeleri isyan sırasında öldürülmüştür. Viserys ailesine ait olduğuna
inandığı tahtı geri alabilecek kadar güçlü müttefikler bulma amacıyla, kız
kardeşini Essos kıtasında yaşayan Dothrakilerden Khal Drogo ile evlendirmiştir.
Viserys’in zalimliği ve küstahlığı, sonunda Khal Drogo tarafından öldürülmesine
neden olur. Böylece Daenerys, Targaryen ailesinin son temsilcisi olur.
Game of Thrones’un başında Eddard Stark
ve Robert Baratheon’un Jon Arryn’ın koruması ve rehberliği altında beraber
büyüdükleri için özel bir dostlukları olduğunu gördük. Jon, Eyrie’deki
korunaklı evinde yaşamaktaydı. İlerlemiş yaşına rağmen, Catelyn Tully’nin kız
kardeşi Lysa Tully ile evlenmişti.
Soğuk ve vahşi Demir Adaları’nda yaşayan
denizci akıncılardır Greyjoylar... Game of Thrones’un başlangıcından önce,
Greyjoyların lideri Balon, Baratheon krallığına karşı isyan çıkarır. Ama isyanı
Eddard Stark tarafından bastırılmıştır. Bunun sonucunda, Starklar Balon’un oğlu
Theon’u rehin olarak vesayetleri altına alırlar. Theon alaycı ve ahlaksız bir
gençtir ama üvey ağabeyi Robb’un güvenilir destekçileri arasındadır.
Cleganeler, Lannisterlara bağlıdır.
Mühürleri üç köpektir. Game of Thrones’ta görünen iki aile üyesi Lannisterlara
gönülden bağlı sadık ve vahşi insanlardır. İri, öfkeli ve hayvani ağabey Gregor
mızrak dövüşünü kaybettikten sonra neredeyse Loras Tyrell’i öldürecektir. Neyse
ki, kardeşi Sandor araya girer ve Loras’ı kurtarır. Sandor ağabeyinden daha
iyidir ama öte yandan Joffrey Baratheon’un kinci ve yalancı hizmetkarıdır.
Köpek başı kendisine konumunu, rakiplerine ise onun gaddarlığını hatırlatır.
Mormontlar Westeros’un büyük ailelerinden
değillerdir. Ama yine de Game of Thrones hikayesinde önemli rollere
sahiptirler. Mühürleri ayıdır. Hanenin bütün üyelerinin de sevimsiz ve hantal
bir görünüşe sahip oldukları söylenir. Bu ailenin mensuplarından biri Eddard
Stark tarafından sürgüne gönderilmiş ve şimdi Dothrakiler arasında Daenerys
Targaryen’e hizmet eden Ser Jorah Mormont’dur. Ancak hizmet ettiği tek kişi
Daenerys değildir. Jorah entrikacı Varys’e sık sık rapor vermektedir.
Jorah’ın babası Gece Nöbeti Komutanı Lord
Jeor Mormont’dur. Yaşlı olmasına rağmen, hala kuvvetli bir yapıya sahiptir ve
Gece Nöbeti’nin eskisi kadar önemsenmesi için uğraşmaktadır. Westeros’un
soyluları kıtanın yönetimi için birbirleriyle mücadele ederken, Jeor Mormont ve
Gece Nöbeti’ndekiler Kuzeydeki vahşi hayvanlara ve korkunç Ak Yürüyenlere karşı
tehlikeli ve hayati bir savaşa hazırlanmaktadır.
Dothrakiler göçebe, savaşçı ve atlı bir
topluluktur. Essos topraklarına resmi bir yönetim birimi olmadan
yayılmışlardır. Khalasar denilen her bir göçebe grubu tek bir savaşçı
tarafından yönetilir. Khalasar’ın büyümesi, küçülmesi veya yok olması Khal’ın
gücüne bağlıdır. Daenerys’in kocası Khal Drogo en güçlü Khallardan biridir. Bu
nedenle en güçlü Khalasar’a sahiptir. Targaryenlerin Westeros’a yeniden
hükmedebilmek için Dothrakileri kullanma planları Khal Drogo’nun ölümüyle
bozulur.
Gelelim 7.sezona...
Normalde Game of Thrones dizisinin her sezonu 54-56 dk.lık 10'ar bölümden oluşuyordu. Ancak
bu sezon 10 değil 7 bölüm ekrana gelecek. Ancak bölüm sayısı az olsa da bu
sezon bölümler normalden biraz daha uzun olacak. Sızan bilgilere göre Game of
Thrones yeni sezonda bölümlerin uzunlukları şu şekilde olacak.
Bölüm 1 = 59 Dakika
Bölüm 2 = 59 Dakika
Bölüm 3 = 63 Dakika
Bölüm 4 = 50 Dakika
Bölüm 5 = 59 Dakika
Bölüm 6 = 71 Dakika
Bölüm 7 = 81 Dakika
Dizinin sızdırılan 7. sezon bölüm
konuları da bazı kişiler tarafından internette paylaşıldı. İşte dizinin yeni
sezon bölümlerinde yaşanacak olaylar;
BUNDAN SONRA***** SPOILER ****** SPOILER******
SPOILER******
- BÖLÜM
-White Walker'lar duvara doğru büyük yürüyüşe başlayacaklar.
-Bran, Sur'u aşarak Castle Black'e ulaşacak ve Efkarlı Edd ile karşılacak.
-İlk bölümün sonunda Khaleesi ve arkadaşları sonunda Ejderha Kayası'na varırlar. Khaleesi yukarıya ilerler ve Stannis'in eski savaş odasına gider. Odanın camından duygusal bir şekilde ailesine ait olan topraklara bakar ve masanın üzerinden satranç taşını alarak Tyrion'a bakarak, ''Başlayalım mı?'' der ve bölüm biter.
2. BÖLÜM
-Jon'a Khaleesi'den mesaj götüren bir kuzgun gider. Khaleesi,
Westeros'da bulunan bütün lordları çağırır. Jon ve Davos ise tartışmalar
sonucunda bu çağrıya uymaya ve Khaleesi'nin huzuruna gitmeye karar verirler.
Zira White Walker'ları öldürebilmek için Ejderha Kayası'ndan ejderha camına
ihtiyaçları vardır.
-Jon, Winterfell'in başına Sansa'yı geçirir.
-Jon, Ghost'u Winterfell'de bırakır. Ghost tüm sezonu burada kalır.
3. BÖLÜM
-Jon ve Davos ikilisi Khaleesi'nin çağrısına uyarak Ejderha Kayası'na
gelirler. Tyrion ise onları sahilde karşılar.
-Yolda giderken Missandei ve Gri Solucan ile karşılaşırlar ve Tyrion,
Jon ve Davos ikilisini, Khaleesi'nin huzuruna getirir. Odada birkaç tane
Dothraki nöbet tutuyordur.
-İlk önce Khaleesi küstah davranır ve Jon'dan önünde diz çökmesini ister
ancak Jon bunu sert dille geri çevirir. Kısa süren gerginliğin ardından ise
White Walker'ları konuşmaya başlarlar. Önce Khaleesi, Jon'a inanmaz ama Tyrion
onun güvenilir olduğunu ve yalan söylemeyeceğini anlatır.
-Davos, Jon'un ölümden geri gelmesinden bahsetmek ister ancak Jon buna
engel olur.
-Khaleesi'nin Jon'a karşı olan tepkisi biraz yumuşar.
-Bran ise Winterfall'a ulaşır ve Meera da sağ salim köyüne gider.
4. BÖLÜM
-Arya, Winterfall'e varır.
-Bölümün devamı genel diyalog vs.
5. BÖLÜM
-Sam, Winterfell'e gitmek amacıyla Gilly ve bebelak ile beraber
Hasar'dan ayrılır.
-Jorah, Ejderha Kayası'nda Khaleesi ile tekrar buluşur.
-Jon bir kuzgundan Bran ve Arya'nın Winterfell'e döndüğü haberini alır.
-Jaime, Bronn, Tyrion ve Davos, son derece gizli bir toplantı yaparlar.
Tyrion onların Khaleesi'nin karşısında güçsüz olduğunu ve teslim olmaları
konusunda uyarır. Ama Jaime tabii ki sinirlenerek buna karşı çıkar.
-Bölümün sonunda ise Gendry, kral topraklarında silahçıda Davos
tarafından bulunur.
6. BÖLÜM
-Jon yanına Tazı, Thoros, Beric, Gendry ve Jorah'ı alarak Sur'un Doğu
bölgesine gemiyle yola çıkar. Amaçları ise Wight ele geçirmektir.
-Bu ekip, Gece Kralı'nın ölülerden oluşan ordusunun saldırısına uğrar.
Bu ordu içerisinde bulunan ölü kutup ayısı ise Thoros'u acılar içerisinde
öldürür.
-Ekip ise bu ordudan kaçarak donmuş gölün üzerinde kenara sıkışırlar.
Ordu tekrar bunlara saldıracak iken ejderhalarıyla birlikte Khaleesi gelir ve
ölüleri geri püskürtürler. Bu sahnede bolca görsel efekt uygulanmış.
-Jon tam ölecek iken ise imdadına Benjen yetişir ve atını vererek onun
gitmesini ister. Jon ise oradan kaçar ancak ölüler Benjen'e saldırırlar.
-Buradan kaçtıktan sonra ise sakin bir yere gelirler. Jon, Khaleesi'ye
bir teklifte bulunur. Eğer White Walker'larla savaşmasında yardım ederse,
Kuzey'in Kralı ünvanından vazgeçeceğini söyler.
-Bölümün sonunda ise Khaleesi, düşünceli ve kararsız olarak bakar ve
bölüm biter.
7. BÖLÜM
-Sansa ise Littlefinger'ı ölümle cezalandırır. Arya da bunu keyifle
yerine getirir.
-Cersei, kanlar içerisinde yatağında açar gözlerini.
-Sam ve Bran, Jon'un asıl kökenini keşfederler ve Jon'un aslında meşru
bir Targaryen olduğunu ve isminin ise Aegon olduğunu öğrenirler. Bu duruma göre
Jon, gerçek anlamda tahtın hak sahibidir.
-Sürpriz sahnelerden birisi olarak ise Jon ve Khaleesi, teknede yolculuk
ederlerken yakınlaşırlar ve sonunda da ateşli bir şekilde sevişirler.
-Gece Kralı, Viserion'la Sur'a saldırır. Ağzından mavi ateş çıkaran
Viserion Sur'u yıkar. Böylelikle bölümün sonunda Sur tamamen yıkılmış olur.
Bir de hangi bölüme ait olduğu bilinmeyen bazı sızıntılar daha var. İşte
onlar;
-Cersei tekrardan Jaime'den hamile olduğunu düşünür ve test ettirir.
Durumu Jaime'ye açıklar. (sanırım kanlar içinde uyandığı sahnede muhtemelen
çocuğunu düşürecek)
-Arya, Walder Frey'in yüzünü kendisine ayarlar ve giyerek bir yemek
verir. Frey'in oğullarını zehirleyen Arya, tüm kadınların kaçmasını sağlar ve
annesi ile abisinin intikamını almıştır.
-Euron'un sahip olduğu donanma, Yara'nın donanmasını yener ve Euron,
büyük bir zafer kazanarak Yara'yı esir alır. Theon ise son anda kaçmayı başarır
ve Demir Adalılar tarafından kurtarılır
-Khaleesi ise bazı Westeros lordlarını sinirlenerek ateşle yakar. Bu
lordlar arasında Sam'in babası ve erkek kardeşi de vardır.
-Tyrion, kralın topraklarına yapılacak ejderha saldırısında çok fazla
masumun da öleceğini Khaleesi'ye anlatır ve ondan mantıklı hareket etmesini
ister.
-Jorah ve Sam, Hisar'da tanışırlar. Sam, Jorah'ın Greyscale hastalığına
çare aramaya başlar.
-Tyrion, eskiden beraber olduğu kadınları gizlice içeriye sokmak için
kullandığı lağım tünellerini bu sefer Casterly Kayası'na sinsi bir saldırı
yapmak için kullanmayı düşünür.
-Arya, Winterfell'e geri dönerken yolda Nymeria ile karşılaşır.
-Tyrion, taht için en uygun ismin Khaleesi olduğu yönünde Jon'u ikna
etmeye uğraşır.
-Jon ve Theon karşılaşırlar. Jon ise Theon'a, Sansa için yaptıkların
olmasa çoktan bağırsaklarını sökmüştüm der.
-Jaime ve Olenna yüksek bahçede görüşürler. Olenna sonunda Joffrey'i
öldürdüğünü söyler ve zehir içerek kendisini öldürür.
-Lennister ordusu geri dönerler iken Khaleesi ve Dothraki ordusunun
saldırısına uğrar. Çok çetin geçen savaşta Qyburn'un anti-ejderha zıpkınına
rağmen Lennister ordusu büyük yenilgi alır. Bron ise son anda Jaime'yi ejderhadan
kurtarır ve oradan kaçmayı başarırlar.
-Jon, Drogon'dan korkmaz ve ona yavaşça yaklaşarak onu sever. Ancak
Drogon'un buna izin vermiş olması, Khaleesi'yi şaşırtır.
-Jorah önceleri Jon'u pek ciddiye almaz ancak araları zamanla ısınır ve
Jon, Mormontlara ait olan Valyria çeliğinden yapılmış Longclaw kılıcını Jorah'a
vermek ister ancak Jorah bunu geri çevirir ve onda kalması gerektiğini söyler.
-Jon, White Walker tehlikesini herkese kanıtlamak için bir tane ele
geçirir ve herkesi Dragonpit'te toplantıya çağırır. Karşılarında White Walker
gören lordlar şaşırır ve korkarlar. Cersei, çok fazla korkar. Jorah, White
Walker'ı ortadan ikiye böler ancak bu işe yaramaz ve hareket etmeye devam eder.
Jon ise bunların sadece ejderha camı ile öldürülebileceğini anlatır. Cersei
önce Kuzey'e ordu göndererek White Walker savaşında destek olacağını söyler
ancak asıl planını Jaime'ye açıklar. Plana göre Walker'lar Cersei'nin bütün
düşmanlarını öldürecek ve böylelikle Cersei avantaj sağlayacaktır ancak Jaime
bu plana karşı çıkar ve ihanet edemem diyerek Kuzey'e haber vermek için yola
çıkar.
-Dragonpit toplantısında Tyrion ve Cersei kısa süreliğine yalnız
konuşurlar ve duygusal anlar yaşanır.
-Rhaegar ve Lyanna'nın düğünüyle alakalı bir flashback (geri dönüş)
olacak.
-Littlefinger ise fitne sokarak Arya ve Sansa kardeşleri birbirine
düşürmeye çalışır ancak Bran, bunun bir oyun olduğunu Sansa'ya gösterir.
Tabii internete sızdırılan bu bilgilerin ne kadarının doğru olduğu dizi
başlayınca ortaya çıkacak.
Game Of Thrones altı bölümden oluşan 8. sezonuyla final yapacak, final
sezonu 2018’te izleyici ile buluşacak.
İyi Seyirler...
İlhan İLMENÖZ
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)