Yazmak,
başka bir deyimle görüş ve düşüncelerini, fikirlerini yazıya dökmek ve bunları
birileriyle paylaşmak adeta bir tutku... Bir zamanlar revaçta olan günlük
tutmanın yerini son 10-15 yıldır blog yazarlığı aldı. Kişisel blogların yanı sıra,
farklı yazarları ve düşünceleri bir araya getiren platformlar ve sosyal ağlar
da blog yazmak isteyenler için bulunmaz bir nimet.
Ayrıca son
yıllarda hızla gelişen internet medyacılığı da amatör ve profesyonelce yazanlar
için yazma ortamı sağlıyor. Benim burada anlatmak istediklerim ise sadece
amatörce yazan, bu işe gönül vermiş olan blog yazarları.
Blogger
kelimesini kullanmayı sevmiyorum. Blogger yerine blog yazarı demek daha doğru
bence. Aslına bakarsanız burada yazar sözcüğü de çok iddialı. En iyisi blogcu
ya da nasıl kabul ediyorsanız öyle olsun.
Gelelim
asıl mevzuya; Radikal Blog kapanalı neredeyse 1 yıl olacak... Burada sürekli ve
düzenli yazan biri olarak hala o günleri özlemle anıyorum. Biliyorum ki Radikal
Blog"da yazan birçok arkadaş da benim gibi düşünüyor. Radikal Blog
sayesinde tanıdığım çok değerli dostlarla çeşitli sosyal medya ortamlarında
görüşebilsek de artık birçoğunu her gün düzenli olarak okuma olanağını bulmak pek
mümkün değil.
Her şeyden
önce Radikal Blog hiç birimizin beklemediği bir şekilde ve aniden kapanınca kendimizi
ortada kalmış, sokağa atılmış çocuklar gibi hissettik. Bu ani kapanışa
inanamadık, inanmak istemedik, birbirimizi aradık sorduk doğru mu diye... Son
bir veda yazısı bile yazamamıştık. Gerçek olan bir şey varsa Radikal Blog
kapanmıştı ve burada yazma özgürlüğümüz elimizden alınmıştı.
Artık her
sabah merakla "bakalım bugün kim ne yazmış?" diye siteye giremeyecek,
yazdığımız yazının ne kadar okunduğunu, Radikal ana sayfada yer alıp almadığını
izleyemeyecektik. "Acaba bu aralar ne yazsam" diye düşünemeyecek, hatta
yazılarımızla birbirimize tatlı tatlı sataşamayacaktık.
Acı gerçek
ile yüzleşince bu sefer de ne yapalım telaşına düştük. Kimisi
"dağılmayalım hep birlikte bir yerlerde yazalım" derken, kimi de
herkesin başının çaresine bakması gerektiğini söylüyordu. Sonuçta çil yavrusu
gibi dağıldık. Farklı platformlarda yazan da var, kendi kişisel blogunu
oluşturan da, yazmaya benim gibi ara veren de var.
Tabii ki
Radikal Blog"un kapanması dünyanın sonu değil ve yaşam devam ediyor ama
orası gerçekten çok farklı bir ortamdı. Bu işe yeni başlayan genç blog
yazarları için gerçekten bir okuldu. Yazmak isteyenler için çok büyük bir
şanstı. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz onu bilemem ama "Radikal"
adı gerçekten farklı bir saygınlıktı.
Yine kendine
özgü ve saygın başka bir platform olan Milliyet Blog ise bu konuda en uzun
soluklu blog platformlarından biri. Orada da çok değerli blog yazarları var.
Ancak nedendir bilmem oraya bir türlü ısınamadım. Kendimi hep dışarıda
hissettim, içeriye giremedim ya da almadılar. Milliyet Blog”da çok eskiden beri
yazan bir grup var ki onlar kendi aralarında bir aile olmuşlar, geçinip
gidiyorlar. Sakın yanlış anlaşılmasın ama nedense Milliyet Blog bana hep emekli
memurlar lokallerini anımsatıyor.
Bir de
Milliyet Blog”un farklı işleyen bir sistemi var. Radikal Blog”da bir yazı 24
saat sonra ana sayfadan kalkarken, Milliyet Blog”da haftalar/aylar hatta
yıllarca en çok okunanlar bölümünde yer alabiliyor. Örneğin çok kişinin okuduğu
bir “sarımsak limon mucizesi” varki neredeyse herkes ezberledi. Sonuçta her
zaman olmasa da ara sıra burada da yazmaya çalışıyorum.
Gelelim
Papiroom”a… Bir çoğunun belki adını bile duymadığı farklı bir sosyal ağ. İzmir
kökenli, iyi niyetli ve çalışkan bir grup gencin çabasıyla oluşan bu platform
sadece blog yazmak için değil twitter-facebook gibi de kullanacağınız bir
sosyal iletişim ağı. Editörlük sisteminin olmaması hem bir avantaj, hem de
dezavantaj. Yani yazılarınızı istediğiniz zaman kendiniz yayınlayabiliyor,
editör ne zaman yayınlayacak diye beklemiyorsunuz.
Aslına bakarsanız ilk
başlarda ben Papiroom”dan çok umutluydum. Hatta Radikal Blog kapanınca birçok
arkadaşı buraya gelmeleri konusunda ikna ettim.
Eğer doğru
adımlar atılabilmiş olsaydı Papiroom, Radikal Blog sonrası doğan boşluğu
doldurabilecek kapasitede bir yer olabilirdi. Orada yazan gerçekten çok
kaliteli yazar arkadaşlar ve yeni gelen 20-30 sağlam blog yazarı ile bu konuda
kendine hatırı sayılı bir yer edinebilirdi. Ama maalesef kötü iyiyi kaçırttı. Özgün
ve kaliteli yazılar yazan bir avuç yazar dışında genellikle gazetelerden ve
çeşitli internet sitelerinden kopyala-yapıştır yapanlar, birer cümle ile
tanıdıklarına hal hatır soranlar, selam gönderenler ve yorumlarda ona buna
saldıranlar Papiroom”un geleceğini belirledi ve belirlemekte…
Aslında bu
konuda söyleyecek, yazacak çok şey var ama yayın hayatına devam eden Papiroom
ailesine başarılar dilemek en doğrusu… Umarım bir gün özgün yazı yazanlar için
daha iyi bir ortam yaratabilirler.
Ayrıca blog
yazmak isteyenler için kişisel blog siteleri dışında bir çok internet medyası
da mevcut. Bunların bir bölümü çeşitli konularda derinliğe haber yaparken, her
konuya değinen internet medya sitelerinin bir kısmı da sadece yerel konulara ve
yazarlara yer veriyor.
Yeter ki
siz yazmak isteyin. Her ne kadar yazmanın sırat köprüsünden geçmekten daha zor
olduğu günümüz Türkiye”sinde yazacak bir yer bulsanız da Radikal Blog
yazarlarının gönlünde Radikal”in yeri her zaman başka olacaktır.
İlhan
İLMENÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder